anima thom yorke paul thomas anderson netflix

Anima

Anima’yı Netflix platformunda izledikten sonra eserin içeriğine dair daha detaylı düşündüm. Thom Yorke ve yönetmen Paul Thomas Anderson ortaklığında çıkan iş one-reeler olarak ifade ediliyor. Ben çalışmayı kısa film-klip karışımı bir “rüya çalışması” olarak yorumladım. Rüya denilince Sigmund Freud’u anmadan olmaz tabii. Freud’a göre rüyalar, bilinçdışına giden kraliyet yoludur ve rüyada görülenlerin iki anlamı vardır: 1)Latent (gizli, asıl anlam) 2) Manifest (açık, gördüğümüz). Mesela klipte gördüğümüz çantanın açık anlamı olduğu gibiyken o çantanın temsil ettiği anlam çok daha farklıdır.

Eserin açılışı, Freud’un kraliyet yolu ifadesine gönderme yaparcasına metro treninin yer altındaki bir tünelden geçişiyle başlıyor. Sekans o an Yorke’un bilinçdışına yaklaşık on beş dakikalık bir ziyaret yaptığımız hissini uyandırıyor.

Trenin içindekilerse kendi halinde görünürken senkronize şekilde hareketlenmeye başlıyorlar. York ile trendeki Dajana Roncione (gerçekte Yorke’un partneri) göz göze geldikleri an, anlamsız denilebilecek hareketler dünya bir anlama kavuşmuşçasına bir anda kesiliyor. Tren durduğunda ise göz göze geldiği kişinin oturduğu yerde bir çanta olduğunu fark eden Yorke, çantayı alarak Dajana Roncione’un peşine düşüyor. Trenden inenler, Yorke’la pek de ilgili değiller. Günlük rutininde sıkışıp kalmış insanlardan oluşmuş, aynı koyu renk kıyafetlerle benliklerinden kopmuş, çökkün bir topluluk.

Rüya, distopik bir atmosferde sürüyor. Metro gişesinden bir türlü geçemeyen Yorke’a kimse yardım etmediği gibi bir kişi duygusuz bir şekilde çantayı alıp gişeden geçiyor. “Uyum sağlamazsan bizle olamazsın” gibi bir konformizm çağrısı gibi yorumladım bu simgesel davranışı. Ardından Yorke’un öfkeyle gişeye vurması da “geri tepiyor”. O anda sanki iradesiyle kendi bilinçdışında daha derin bir yolculuğa çıkma kararı almış gibi gişelerin üzerinden atlıyor ve bizi bilinçdışının yeni bir katmanı karşılıyor. Rüyada tavşan deliğinden geçti gibi görünüyor. Amaçsızca sokakta salınanlar arasından geçerken ona yardım eden olmadığı gibi sanki kalabalık, kaygan zemin sahnesinde bir araya gelerek onun çantaya ulaşmasını da engelliyor gibi. Zemin sağlam değil, kayıyor.
thumbnail_IMG_3664
görsel indiewire.com’dan
A brick wall sözünü duyuyoruz. Peki bu tek vücut halinde hareket eden aynı tonlardaki kalabalık, katı ve insanın potansiyelini geliştirmeye isteksiz bir sistemimi mi temsil ediyor? Eğer öyleyse katı kurallar, beklenenin aksine insanlar için zemini kaygan mı kılar?.. Kaygan zemin, belirsizlik anksiyetesinin temsili olarak okunabilir ama “a brick wall” dizesinin sisteme gönderme yaptığını düşündüm ben. Yorke, senkronize hareket eden bu insanların arasından geçmeye çalışsa da, çantaya ulaşmak için onlara karşı da çıksa rüzgara karşı gelse de faydasız. İnsanlar da zamanla zeminin kayganlığında dağılıyorlar zaten.
Anlık zannettiğimiz kararların arkasında farkına varamadığımız kargaşalar yok mudur?.. Bu kargaşa sonrasında anlık bir kararla sakince gözlerini kapatarak oturduğu yerde fırtınanın dinmesini beklemeye başlıyor. 
thumbnail_img_3666.jpg
netflix.com’dan bir görsel
Burada anlamsız bakışlar yerini muhtemelen metroda gördüğü kişiye odaklanmış bir ciddiyete çeviriyor. Bir süre sonra ise arayış yerine dingin şekilde beklememin sonucunda kendini ışıklı ve belki romantik bir sokakta buluyor Yorke. Burada gerçek yaşamdaki partneri ve peşine düştüğü Dajana Roncione’yi bir duvara yaslanmış buluyor. Belki o da rüya boyunca kaçtı ama sonunda kendini bir duvara yaslayıp sakince York’u beklemenin doğru olduğuna inandı. Müzik burada dinginleşiyor, ikili dans ederek uzaklaşıyor ve bir otobüse bindiklerinde Roncione’un ortadan kaybolduğunu görüyoruz. Bir yorum olarak çantanın cinsel organı ve cinselliği çağrıştırdığını düşünebiliriz lakin diğer yandan York, rüyadan uyandığında huzurlu görünüyor, gergin değil. Rüya boyunca peşine düştüğü kıymetli çanta, benim yorumuma göre kendini olduğu gibi kabul edecek, güçlüklerde yanında bir çınar gibi sağlam durabilecek, yanındayken sevginin biteceği endişeleriyle boğulmamış bir hakiki sevgi halini sembolize ediyordu. Bu on beş dakikalık çalışma, sanatçının hakiki sevgiyi kaybetme korkusuyla giriştiği telaşlı bir koşturmacaydı belki de. Yorke’un rüyasına dair görüşlerinizi yorumlara yazabilirsiniz.
Başlıktaki görseli reddit.com’dan aldım.

Yorum bırakın